21 Kasım 2013 Perşembe

İnsanın Dışından

Orson Welles'in Yurttaş Kane filmini yeni izlemişti. Aklını "Inquirer"la ilgili, tiranlarla, medyayla ilgili diyaloglara vermek isterken küçük ama özgül ağırlığı yüksek olan, kalbinin bir bölümü, aşkla ilgili bir kolajda kalmıştı. Ekşi sözlükten kalbinin takılı kaldığı kolajı araştırdı. Bir kağıda onu yazmak ve defalarca okumak ve ona anlamlar katmak istiyordu. Derken ufak bir kahkaha ile ekşi sözlük o ağdalı zihniyetine okkalı bir küfür etti. Sözü İngilizce yazmışlardı. İngilizceden Türkçeye çevirme kabiliyeti elbette vardı. Ama kim uğraşacaktı. İçine giren dert ona bir telaş katıyordu. Her şeyi baktığı ilk yerde ve istediği şekilde bulmalıydı.
- Sikiyim ekşiyi...
Ona köşeden kıkır kıkır gülen Camel paketine uzandı. Neyseki onu üzen şeylerden biri Camel olamazdı. Bir dal yaktı. Aşk hakkında düşünüp pencereden çevre yoluna baktı. Başı ağrıyordu, Nietzche'nin bahsettiği düşüncelerin doğum sancısı olsa keşke ama değildi.
Kağıda şunu yazdı:
"AŞK...
Filmde geçen ve aklıma takılan kolaj özetle şu: "Daha önce hiç görmediği bir kadını, bir gün bir iskelede bir kaç saniyeliğine görmüş, onu ömrü boyunca hatırlamıştı"
Aşk... Bu kelimede ruhumu okşayan bir tavır var. Her şey kelimelerle tanımlanamaz. Öyle olsaydı; sözcüklere mahpus bir hayat yaşamak zorunda olunurdu. Bir şeylere mahpus yaşamak kuşkusuz onu özgürlüğünden alıkoyan bir hale sokar. Oysa aşk en fazla özgür olması gereken konulardan biri. Sözcüklere bağlanarak ötesini göremeden yaşanan bir yaşam hissizleşmiş ve kendisini somuta kaptırmıştır. Hissizleşmek... Büyük problem olmalı çünkü hayat; akıl, hisler ve sezgiler üzerinde yükselmesi gereken bir tripottur. Sözcüklere bağlamak, özellikle de aşkı büyük bir hatadır. Aşk hakkında söylenebilecek her şey aslında sadece aşk "hakkında"dır. Aşkın salt kendisini kimse anlatamaz. Kendisini anlattığınız aşkın herkes için aynı olması beklemek ve buna uygun bir tanımlama yapmak hatadır... Bunu beklemek Hollywoodvari bir tavırdır. En özgür olmanız gereken konularda başkalarının tanımlarındaki gibi aşık oluyor, başkaları gibi kıskanıyor ve başkaları gibi küsüyorsanız bunda bir problem var demektir. Bu anlamıyla mülkiyetsizdir. Aşka sahip olunamaz. Aşık olunur..."
Eğer biraz daha ayakta kalırsa Camel paketi onu yokluğuyla sınayacağa benziyordu. Daha fazla konuşmaya ne gerek vardı... Konuşmadı... Daha sonra ne yaptığı meçhul... Bunları yapanın kim olduğu unutuldu... Üzerine yazdığı kağıt kimse tarafından bulunamadı... ve hayat tüm gerçekliği ve acımasızlığıyla devam etti.

Druje
http://www.youtube.com/watch?v=zdIGtw7eGYw

18 Kasım 2013 Pazartesi

Ustaya Tebessümle..



Hatırladığım belli başlı şeyler var. Hafızamda yer eden küçük ama komik ayrıntılar demek daha doğru olacak sanırım. İlkokul üç veya dördüncü sınıfa gidiyordum. Daha öncesinde Küçük Karabalık adlı oyuna gitmiştim annemle. Bu ikinci tiyatro seyredişim olacaktı.  Hangi sahnede olduğunu hatırlayamadığım bir oyunuydu. Hava kararmıştı. Oyunun oynanacağı tiyatronun bekleme salonundaki insanların yüz ifadelerinde tebessüm vardı. Kimilerinin ki keskin kimilerinin ki ise yumuşaktı ama istisnasız tebessüm hakimdi salona. Doğrusu çok anlam veremiyordum. Aslında anlam vermek gibi bir amacımda yoktu. Büyük bir merakla etrafımı izliyordum. Oyunun başlamasına kısa bir süre kala sahneye yakın bir bölgede olduğunu hatırladığım yerlerimize geçtik. O zamanlar en büyük kaygım önüme oturacak kişiden ötürü sahneyi net olarak görememekti. Heyecandan çok anlamlandıramadığım bir mutluluk vardı içimde. Belki çevremdekilerin yüz ifadelerinin belki de çocuk gamsızlığının etkisiydi bu bilemiyorum. İlk defa o kadar çok "büyük" insanı daha herhangi bir etki olmadan yüzü güler görüyordum ve fazlasıyla şaşkındım..
İşte o akşama dair hatırladıklarımın küçük bir kısmıydı bunlar. İlk izlediğim komedyen tiyatrocuydu Nejat Uygur. Bana her hareketi samimi geliyordu. Etrafımdaki herkesi ailemin dahi yanımda olduğunu birkaç saatliğine unutturmuştu. Güldürmek için yaratılmıştı adeta.
Cibali Karakolu, Kaynanatör, Sizinki Can da Bizimki Patlıcan mı?, Borcum Borç Ama Nah Alırsın, Zamsalak adlı oyunlarını izleyebildim sadece. Sanırım o günlere geri dönebilsem bütün oyunlarını izlemek için büyük çaba harcardım. Çocukluğuma denk geldi sanırım şanssızdım biraz. Ama "küfür komedyenliğine" prim vermeyecek birikimi küçük yaşta edindiğim için de çok şanslıydım.
Bir Nejat Baba geçti bu dünyadan. Gülebildiğimiz oranda güldük ustaya. Bize bıraktığı en değerli şey kahkahalardı. İşte o kahkahalarla sonsuzluğa uğurluyorum ustayı bu küçük yazımla. Hoşçakal Nejat Baba... Tebessümle..

        "Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak. İşte o zaman giderken tüm üzüntülerinizi yanımda götürerek size sadece kahkahaları bırakacağım."

                                                                                    Nejat Uygur



Yola Çıkarken

Özgür yaşamın yok edildiği bir toplumda bireyin kendini özgürleştirmesinin yolu bireyin bizatihi kendisinin "isyan" halini almasıdır.

Karanlık istisnasız, gören gözlerin işlevini yitirmesine yol açar. Fakat güneş ışığı yeryüzüne gelirken her yere farklı açılarla yansır. Karanlığın hakim kılınmaya çalışıldığı bir dünyada güneş sızıntıları alçılarla kapatılmaya çalışılıyor. Ancak unutulmamalı ki çatlaklar her zaman olacaktır. Güneşe ulaşmak isteyen karanlıktakilerin çatlakları derinleştirme çabasıdır amacımız. Bunun metodu da ruhumuzun isyan halini almasıdır.